---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Birgün Müslüman memleketlerinden birinde (Mısır'da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri, Mustafa Kemal'i görmeye gelmişti. Kendisine:
-"Bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz?" diye sordu.
Olabilecek şey değildi ama insan yoklamalarını pek seven Mustafa Kemal:
-"Yarım milyonunuz bu uğurda ölür mü?" diye sordu.
Adamcağız yüzüne bakakaldı.
-"Fakat Paşa Hazretleri yarım milyonumuzun ölmesine ne lüzum var? Başımızda siz olacaksınız ya..."
-"Benimle olmaz beyefendi hazretleri, yalnız benimle olmaz. Ne vakit halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse, o zaman gelip beni ararsınız."
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Atatürk Amasya ziyaretinde.Vali konaginda yörenin ileri gelenleri ile sohbette. Bir ara tam karsisinda oturan birine takilir gözleri. Yasi ellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakaliyla Atatürk'ün dikkatini çeker. Ata, yanindaki valinin kulagina egilip sorar;
- Kimdir bu?
Vali yanit verir;
- Efendim kendisi Sih'tir. Yörede çok hatirlisi vardir.
Atatürk Sih'i yanina çagirir ve;
- Bak baba, imanin ölçüsü sakalin boyunda degildir. Sunu rica etsem de en azindan Peygamber efendimizinki gibi kisaltsan der ve eliyle de boyunalti hizasini gösterir.
Sih;
- Emrin olur Pasam diyerek yerine çekilir.
Aradan zaman geçer, bir aksam Atatürk Amasya'daki Sih'i hatirlar ve Vali'yi telefonla arayip durumu sorar. Vali nasil söyleyecegini bilememekle birlikte, Sih'in sakal boyunda en küçük bir kisalma bile olmadigini aksine kimselere el sürdürmedigini anlatir. Atatürk telefonu kapatir, kagidi kalemi eline alir ve az sonra nazirini çagirip, yazdigi yaziyi Amasya Valiligi'ne teblig etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Sih Efendi Ata'yi görmek üzere Ankara'ya yola çikmis...
Sih gelir, Ata'nin karsisina çikar. Sakal tamamen kesilmis, sinekkaydi bir tiras olunmus, saçlar kisaltilmis, kilik kiyafet bastan sona degistirilmis, bambaska bir görünüme bürünülmüstür. Atatürk'ün mesai arkadaslari bu degisimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;
- Aman Pasam, o Sih ki sakalina el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sagladiniz?
Ata gülümser, sonra da yanindakilere dönüp;
- Dün aksam Amasya Valiligi'ne bir yazi gönderdim ve Sih'i Afyon'a vali atadigimi bildirdim
der.
Ardindan da yeni bir yazi hazirlayip nazirina bu yaziyi da Sih'a vermesini söyler. Yazida söyle yazmaktadir;
- Inancin ölçüsünün sakalda olmadigini anladigina sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk ugruna kirk yillik sakalindan vazgeçebilen yarin baska seyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum birakmayalim. Kal saglicakla...
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Atatürk bu engin insanlik duygusu ile milletlerin istiklali prensibine olan gönülden saygi ve bagliligini izmir’e girdigi sirada da göstermisti... O’na İzmir’de Karsiyaka’da bir ev hazirlanmisti ki, bu evde isgal esnasinda Yunan krali Konstantin’de kalmisti... Evin sahibinin oglu ile hazirlikta çalisanlarin bazi yakin akrabasi Yunanistan’da esir bulunuyorlardi; isgal esnasinda, bütün Türkler gibi çok izdirap çekmislerdi; içlerinden yaraliydilar ve yunanlilardan öç almak atesiyle yanip tutusuyorlardi. Bu duygularin etkisi altinda evin dis merdiveninin üzerine, muzaffer baskomuta’ninin basip geçmesi için, ipek bir düsman bayragi sermislerdi...
Atatürk yere serili bayragin önünde durmustu; etrafinda bulunan kadin-erkek izmirliler, kendisini içeriye girmeye davet ediyor, gözleri yaslarla dolu:
“buyurunuz, geçiniz, bizim öcümüzü yerine getiriniz. Yabanci kral bu evden içeri, bizim bayragimiza basarak girmisti; siz lütfedin, bu karsilikla o lekeyi silin. Burasi bizim sehrimizdir, bu ev sizin evinizdir, bu hak sizindir” diye yalvariyorlardi.
Hiçbir durumda benligini ve sagduyusunu kaybetmeyen civanmert insan; kendilerine en tatli bakis ve sesi ile:
“o, geçmiste hata etmis; bir milletin iskitlalinin timsali olan bayrak çignenmez, ben onun hatasini tekrar edemem,” cevabini vermisti ve ancak bayragi yerden kaldirttiktan sonra beyaz mermerlere basarak içeri girmisti...
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa’ya gidiyordu. Kalabalik bir halk kitlesi iskelede etrafini çevirmis bulunmakta idi. Bir kadinin, elinde bir kagitla Atatürk’e yaklastigi görüldü. Ihtiyar, zayif bir kadindi. Ata’nin yolunu keserek titrek bir sesle:
- beni tanidin mi ogul? Dedi. Ben sizin Selanik’te komsunuzdum. Bir oglum var; devlet demiryollarina girmek istiyor. Siz onu alsinlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oglumu yine ise almamis..ne olur bir kere de siz söyleseniz.
Atatürk’ün çelik bakisli gözleri samimiyetle parladi... Elleriyle genis jestler yaparak ve yüksek sesle :
- oglunu almadilar mi? Dedi. Ben tavsiye ettigim halde mi almalidar? Ne kadar iyi olmus... Çok iyi yapmislar... Iste Cumhuriyet böyle anlasilacak...
Kadin kalabaligin içinde kaybolmustu. Ve Atatürk adeta vecd (çosku) dolu bir sesle:
- iste Cumhuriyetten bekledigimiz netice... Diyordu.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kral Edward (Edvırd) İstanbul'a geldiği zaman,yatından bir motara binerek Dolmabahçe sarayı'na yanaştı.Atatürk de rıhtımda onu bekliyordu.Deniz dalgalı idi.Kralınbindiği motor inip çıkıyordu.Kral rıhtıma çıkmak istediği bir sırada eli yere değdi ve tozlandı.O sırada Atatürk de kıralı rıhtıma almak üzere elini uzatmış bulunuyordu.Bunu gören kral bir mendile elini silmek istediği anda Atatürk:
-Vatanımın toprağı temizdir, o elinizi kirletmez! diyerek,elinden tutup rıhtıma çıkarıverdi.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- |